Yol Ayrımındaki Ülke: Küba
Emin ATASOY
Meksika Körfezi ve Karayip Denizi arasında uzanan takımadalar “Büyük Antiller” ve “Küçük Antiller” olarak ikiye ayrılırlar ve bu takımadalar içinde hem nüfus bakımından en kalabalığı hem de yüzölçümü bakımından en büyüğü Küba adasıdır. Yüzölçümü Yunanistan’a yakın olan Küba Cumhuriyeti 114 530 km² ve nüfusu ise 11,5 milyon civarındadır. 1230 km’yi aşan uzunluğuyla Küba, dünyanın en büyük 13. adasıdır. Özetle, sözde sosyalizmin son kalesi olan Küba hem bir adanın hem de bir cumhuriyetin adıdır. 1600 civarında adaya sahip olan Küba Cumhuriyeti’nin kara komşusu yoktur. Ülkenin toplam kıyı uzunluğu 3580 km’dir. Küba adasının dışında ülkenin en büyük adası güneybatısında yer alan Huventud (Pinos) adasıdır. Ayrıca Camaguey, Sabana, Colorados, Canarreos ve Jardines de la Reina takımadaları da Küba Cumhuriyeti’nin birer parçasıdır. Küba; kuzeyde Florida boğazı ile ABD ve Florida yarımadasından, batıda Yukatan boğazı ile Meksika ve Yukatan yarımadasından ve doğuda da Rüzgarüstü boğazı ile Haiti Cumhuriyeti ve Haiti adasından ayrılır. Batıda Meksika körfezi, güneyde Karayip denizi ve kuzeyde Atlas okyanusu suları ile çevrilen Küba’nın deniz komşuları arasında ABD, Meksika, Jamaika, Haiti, Cayman adaları ve Bahamalar yer alır. İdarî yapılanma bakımından Küba’da 14 il ve 2 özel belediye vardır. Tropikal iklime sahip olan Küba’da kar yağışı görülmediği gibi kış mevsimi de yaşanmaz. Bu nedenle ülkenin sahillerinde 12 ay boyunca turistlere hizmet verilmektedir. Ocak ayı sıcaklık ortalamaları 22oC iken Ağustos ayı sıcaklık ortalamaları da 28oC’dir. Ülke genelinde yıllık yağış miktarı 800 ile 2000 milimetreküp arasında değişmektedir. Bir başka deyişle Küba’da kurak ve yarıkurak bölge yoktur.
1976 yılında 9,5 milyon nüfusa sahip olan Küba, XX. yüzyıl boyunca düşük bir tempoyla da olsa nüfusunu arttırmayı sürdürmüş ve 1996 yılında ülke nüfusu 11,1 milyona ulaşmıştır. Fakat XXI. yüzyılın başında doğum oranlarının düşmesi ve yoğun dış göçler ülke nüfusunun yerinde saymasına neden olmuş. 2015 yılında Küba’da sadece 11,4 milyon insanın yaşadığı tahmin edilmektedir. 1959-2013 yılları arasında yaklaşık 2 milyon Küba vatandaşı ülkesini terk edip başka ülkelere yerleşmiştir. Böylece son yirmi yılda ülke nüfusunun neredeyse hiç artmamasının ana nedeni yoğun dış göçlerin yaşanmasıdır. Göç edenlerin %86’sı ABD’ye yerleşmiştir. Küba adasından sadece 230 km uzaklıktaki Miami’de yaklaşık 1,5 milyon Kübalı’nın yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu nedenle Kübalı göçmenlerin oluşturdukları diaspora (kopuntu) özellikle Florida yarımadasında çok güçlüdür.
Planlı, sosyalist, merkezî devlet kontrolünde yönetilen dünyanın nadir ülkelerinden biri olan Küba ekonomisinde özel sektör işletmelerinin payı giderek artmaktadır. Örneğin 1981 yılında ülkede çalışanların sadece %8,2’si özel sektörde istihdam edilirken 2008 yılında bu oran %22’yi aşmıştır. Derin iktisadî sorunlar yaşayan Küba ekonomisi; puro ve sigara sanayi, nikel çıkarımı, pirinç, rom, kakao, kahve ve şeker üretimi, turizm, madencilik ve balıkçılık gelirleri ile ayakta durmaktadır. Nikel rezervleri bakımından dünya ikincisi olan Küba; bazı kobalt, mangan, demir, krom, doğal gaz ve petrol yataklarına da sahiptir. Ancak nikel ve kobalt dışında ülkede çok zengin yeraltı kaynakları yoktur. Ülkede 140 civarında şeker fabrikası, 6 tütün ve sigara fabrikası, 2 petro-kimya tesisi faaliyet göstermektedir. Küba her yıl 9-10 milyon ton şeker üretmektedir. Şeker kamışı, pirinç, tropikal meyveler, pamuk, tütün, kahve, muz, kakao, ananas, portakal, patates, fasulye ve domates ülkede en yaygın yetişen tarım ürünleridir. Küba’nın yıllık toplam ihracatı 3-4 milyar dolar civarında olup Çin, Kanada, İspanya, Hollanda ve Rusya ihracat yapılan ülkelerin başında gelir. Şeker ve şeker ürünleri, nikel, ilaç ve tıbbî ürünler, tütün sanayi ürünleri, balık ve su ürünleri, kakao, kahve, çeşitli meyve ve sebzeler Küba ihracatının en büyük bölümünü oluşturur. Dış turizm son yıllarda yeniden eski canlılığını kazanmıştır. Özellikle Kanada ve Avrupa Birliği‘nden gelen turistler sayesinde dış turizm gelirleri Küba ekonomisinin itici gücü haline gelmiştir. Küba en fazla yabancı turisti Kanada, ABD, Büyük Britanya, Almanya, Rusya ve İspanya’dan almaktadır. Büyük turizm potansiyeline sahip olan ülkede önümüzdeki yıllarda da turist sayısında büyük artış olması beklenmektedir. Devam eden ABD ekonomik ambargosu, ülkenin gelişimi önünde en büyük iktisadî engeli oluşturmaktadır.
Küba’da barınma ihtiyacı devlet tarafından karşılanmaktadır; bu nedenle evsiz veya sokakta yatan insanlara rastlamak neredeyse imkânsızdır. Küba’da devlet, her ailenin sağlık ve eğitim ihtiyacını ücretsiz karşılamaktadır. Bir başka anlatımla eğitim ve sağlık hizmetlerinin tümü parasızdır. Devlet, vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için her ay, her aileye karneyle bazı temel gıda ve temizlik ürünleri vermektedir. Bu nedenle Küba yoksul bir ülke olsa da Bangladeş veya Hindistan gibi ülkelerde görülen yürek sızlatan açlık manzaraları yoktur. Küba dünyanın en düşük işsizlik oranına sahip ülkelerinden biridir çünkü ülkede işsizlik oranı %2’den azdır. Fakat ücretler çok düşük olduğundan Küba, “çalışan yoksullar” ülkesi olarak da tanımlanabilir. Küba’da basın ve seyahat özgürlüğünde bazı ciddi kısıtlamalar vardır. Muhalefetin olmadığı tüm tek partili rejimlerdeki gibi Küba’da da demokrasi, insan hakları ve özgürlükler göreceli ve tartışmalıdır.
Eğitim, spor ve sağlık alanlarında gösterilen başarı sıralamasında Küba dünyanın en önde giden ülkelerindendir. Ortalama yaşam süresi 77 yıl olup Amerika kıtasının en düşük bebek ölümleri oranına sahip 3 ülkesinden biridir. 700 000’den fazla üniversite mezununa sahip olan ülkede ulusal gelirin %13’ten fazlası eğitim sistemine harcanmaktadır ve okuma-yazma bilmeyenlerin oranı %3 civarındadır. Ülkede 10 000 civarında ilköğretim, 2000 civarında ortaöğretim ve 50’ye yakın üniversite faaliyet göstermektedir. Dünya genelinde farklı ulusların yaşam kalitesini yansıtan İnsanî Gelişme Endeksi verilerine göre 2013 yılında Küba, dünyada 59’uncu; Latin Amerika ülkeleri arasında ise 7’inci sırada yer almaktadır.[1] Bir başka anlatımla beğenmediğimiz ve küçümsediğimiz Küba’da ortalama yaşam süresi Türkiye’den daha uzun; okuma-yazma bilenlerin oranı Türkiye’den daha yüksek; bebek ölümleri oranı Türkiye’den daha düşük; İnsanî Gelişme Endeksi verileri ise Türkiye’den daha yüksektir.
Diğer Latin Amerika ülkeleriyle bazı ortak yönleri ve sosyo-kültürel benzerlikleri olsa da kuşkusuz Küba; Amerika kıtasının en ilginç, en farklı, en sıra dışı ülkesidir. Küba, kendine özgü sosyalist rejimi; kendine özgü insan hakları ve demokrasi anlayışı; kendine özgü kalkınma ve ekonomi politikaları; kendine özgü eğitim, spor, kültür, turizm ve sağlık politikalarıyla diğer Latin Amerika ülkelerinden farklılık gösterir. Havana veya Olgin sokaklarında dolaşırken, iki yerleşim birimi arasında yolculuk yaparken, sokaktaki vatandaşla konuşurken veya bir tatil köyündeyken dahi bu farklılığı görebilir veya hissedebilirsiniz. İnsanlar da, coğrafî ortam da, çalışma ve yaşam koşulları da kendine özgüdür Küba’da. Bu nedenle Küba’yı diğer ülkelerle karşılaştırırken bu farklılığı, bu özgünlüğü hiçbir zaman unutmamak gerekir.
Vatan aidiyeti ve vatanseverlik, sosyalist rejime ve devrimlere bağlılık, Kübalılık bilinci gibi kavramlar son dönemde hızla erozyona uğramaya başlamışlarsa da halkın büyük bir bölümü umutlarını kaybetmemiş; güler yüzlü, neşeli tavırlarıyla optimist ruhunu korumaktadır. Yaşama bağlılık, toplumsal hoşgörü ve yarınlara umutla bakabilme; tüm yaşam zorluklarına, tüm ekonomik çalkantılara, tüm siyasî çıkmazlara rağmen bu ulusu ayakta tutan en önemli 3 etkendir. Tek partili sosyalist bir cumhuriyet olan Küba’nın resmi dövizi “Vatan ya da Ölüm”dür. Ama hiçbir tek partili rejimde geniş tabanlı demokrasi, özgür muhalefet, siyasal çok seslilik ve bireysel özgürlükler olmadığı gibi Küba’da da bunlar yoktur. Son yarım yüzyılda 2 milyondan fazla insan Küba’yı terk ederek başka ülkelere yerleştiğine göre vatan sevgisi ve ölüm seçeneklerinin sadece ulusal bayrakta yazılı içi boşaltılmış slogan sözcükler gibi sönüp kaldıkları söylenebilir.
Bugünkü Küba’da kimlik bunalımından çok yön bulma bunalımı yaşanmaktadır. Geçmiş ile gelecek, sosyalizm ile kapitalizm, Rusya ile ABD arasındaki ikilem sokakta veya takside konuştuğunuz sıradan vatandaşta dahi hissedilebilir veya görülebilir. Küba’daki binlerce işçi ve memur, İspanyol kolonyal dönem, ABD militarizmi ve sosyalist rejimden ziyade yarını tartışıyorlar; geçmişten çok geleceği idrak etmeye çalışıyorlar. Jose Martin ve Che Guevara sembolleri ile ABD kültür sembolleri arasında görünmeyen bir savaş var Küba’da. Bazıları buna geçmiş ile geleceğin savaşı, bazıları ise sosyalizm ile kapitalizmin savaşı penceresinden bakmaktadırlar. Düne kadar düşman olarak algılanan ABD’yi yarın nasıl kucaklayacağız sorusu var bugünkü Kübalılar’ın kafasında. Sert eleştirilere maruz kalan kapitalist sistemle nasıl diyalog içinde olabiliriz, devletçi ekonomiden serbest piyasa ekonomisine nasıl sarsıntısız geçebiliriz soruları var bugünkü Kübalılar’ın kafasında. Çaresizlik ile umut, yoksulluk ile özgüven, gelenek-görenekler ile modern yenilikler, bağımsızlık ile eziklik, öfke ile gurur her Kübalı’nın kalbinde gel-gitler ve ikilemler oluşturmaktadır. Bu ikilemler, bu zıt kavram mücadeleleri, bu görünmez duygu ve düşünce savaşı; XXI. yüzyılın başındaki Küba toplumunun içinde bulunduğu çıkmazı kısıtlı da olsa betimlemektedir.
Her ülkede olduğu gibi Küba’da da vitrindeki güzellikler ile görmek istemediğimiz çirkinlikler ve sorunlar vardır. Bir yandan lüks oteller, şatafatlı villalar ve gösterişli restoranlar, muhteşem plajlar ve çarpıcı doğal güzellikler yan yana sıralanmakta ve turistik Küba’ya işaret etmekte; diğer yandan da bakımsız kentler, pis sokaklar, dökülen binalar, 60 yıllık demode otomobiller ve gözle görülen fakirlik ve yaşam savaşı… Değişkenlik ve görecelik birçok ülkede olduğu gibi Küba’da da zaman ve mekâna bağlıdır. Varadero’daki turistik Küba ile Santa Clara’nın yoksul gecekondu semtleri; aynı adadaki iki farklı dünyaya işaret etmektedir. Küreselleşen dünyada, bilgi ve teknoloji çağında Küba’da bilgisayar, cep telefonu ve internetin yaygınlaşması nasıl kaçınılmaz ise fakirler ile zenginlerin gelirleri arasındaki uçurumun artması da bir o kadar kaçınılmazdır. Havana sokaklarında son model lüks araçlar ile 60-70 yıllık Amerikan arabalarını yan yana görmek olağandır; aylık 30-40 dolarlık maaşla çalışan bir öğretmenin yanında akşam yemeği için restoranda 140 dolar hesap ödeyenlerin görülmesinin de olağan olduğu gibi… Sosyalizmin en büyük beklentilerinden biri olan işçi ve memurlardan oluşan geniş orta tabaka sınıf maalesef yaratılamamış Küba’da vaat edilen eşitlik, demokrasi ve insan haklarının yaratılamadığı gibi… Bugün geniş bir yoksul kitleyle küçük, ayrıcalıklı ve zengin bir kitle yaşamaktadır adada. Ama her şeyden önce etnik, dinsel ve ırksal ayrımcılığın olmadığı optimist bir Küba ulusu var; bütün zorlu yaşam koşullarına rağmen güler yüzlü, hoşgörülü ve umut dolu bir Küba halkı var bugün. Tek başına dünyaya meydan okuyan, “yıkılmadım ben, dimdik ayaktayım” mesajını veren bir Küba gördüm ben. Ama aynı zamanda kendi tarihsel geçmişiyle, kendi kültürel ve siyasal değerleriyle, sosyalist devrimle yüzleşmekten kaçınan bir Küba gördüm ben. Rusya ve Çin’den umudunu kesmiş; Beyaz Saray’dan gelecek müjdeli haberleri dört gözle bekleyen bir Küba gördüm ben. Genç ve yaşlı kuşakların ve resmî siyasî ideolojiyle bugünkü iktisadî beklentilerin amansız çatışmasını hissetim ben. Savunmasız Küba ne vahşi kapitalizmden kendini soyutlayabilir ne de global sermaye ve küreselleşme dalgalarının karşısında uzun süre dik durmaya devam edebilir. Küba’nın dünya ile entegrasyonu kaçınılmazdır, bu sadece yöntem ve zaman meselesidir.
Nostalji ülkesi olan Küba bana tropikal doğal güzellikler ile eski beşerî yapıtları hatırlatır. Yarım asır önce son kez boyanmış binalar, kaportası delinmiş eski Amerikan arabaları, sıradan kentsel doku ve o özgün mimarî yapılar bana hep eskiyi hatırlatır. Eski asansörler, eski kaldırımlar, eski sinemalar, eski oteller, eski sokak ve caddeler, kısaca insanlar dışında her şey eskidir Küba’da. Zamanda yolculuk yapmak ve sosyalist kültür mirasının yansımalarını görmek için bir açık hava müzesi niteliğindeki Küba’dan daha ilginç bir ülke yoktur gezegenimizde. Bu nedenle meraklı turistler için Küba başka bir gezegen, başka bir kültür, başka bir çekicilikten öte Afro-İspanyol kültürün en sıra dışı deneyimidir. Latin dünyasının en ilginç, en tartışılan, en göreceli ülkesidir Küba.
Havana caddelerini süsleyen dev ilan panolarındaki “Socialismo o Muerre” (“Ya Sosyalizm Ya Ölüm”) veya “Viva la Revolucion” (“Yaşasın Devrim”) sloganları ile üç çocuklu bir babanın 25 dolar maaşla ailesinin ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını derin derin düşünmesi iki farklı Küba’yı işaret etmektedir bizlere. Mitlerin, sembollerin ve efsanelerin Kübası’yla gündelik yaşantıdaki Küba maalesef her zaman örtüşmemektedir halkın beklentileri ile hükümetin sunduklarının örtüşmediği gibi… Vaat edilen sosyalizm ile bugün yaşananların örtüşmediği gibi… Bugün Küba meraklı turistlerin ziyaret ettikleri bir “müze devlet”e dönüşmüştür. Sosyalist mirasın siyasal ve kültürel izlerinin herkesin görebileceği bir açık hava müzesi…
“Küba’daki sosyalist yaşam biçimini nasıl algılıyorsunuz, devlet-birey ilişkilerini nasıl yorumlayabilirsiniz” sorusunu sorduğum zaman, benim Kübalı meslektaşım şu yanıtı vermiştir:
“Küba’da özel sektör girişimciliği pek yaygın olmadığından dolayı, çalışanların büyük bir bölümü devlet kurumlarındadırlar. Bu kurumlardaki işçi ve memurlar çalışıyorlarmış gibi bir izlenim bırakmaktadırlar fakat aslında hiçbir performans sergilemeyip devleti zarara uğratıyorlar. Devlet de bu tembel işçi ve memurların çalışmadığını bildiği halde onlara aylık olarak göstermelik 20-30 dolarlık düşük bir maaş vermektedir. Sonuçta işçi ve memurlar çalışıyorlarmış gibi; devlet de ihtiyaçlarını karşılıyormuş gibi bir görünüm sergileseler de her ikisi de birbirlerini aldattıklarının, karşılıklı kandırıldıklarının çok iyi farkındadırlar. Sistemdeki tıkanmanın sebebi, ekonomik çıkmazların sebebi, sosyalizmin çöküşünün nedeni, ulusal yoksulluğun sebebi bu karşılıklı aldatmacalar, karşılıklı büyük yalanlardır aslında. Vatandaş sorumluluğunun olmadığı bir toplumda, rekabet ve özel teşebbüslerin, çok partili sistemin ve muhalefetin olmadığı bir toplumla, üretip çalışmak istemeyen, devlete bir şey vermeden sadece devletten almak isteyen bir toplumla devrim de yapılmaz, sosyalizm de başarıya ulaşmaz. Önce insanımızı, işçi ve memurlarımızı, kadın ve erkeklerimizin zihniyetini, algısını, tutum ve davranışlarını, halkına ve vatanına karşı sorumluluklarını değiştirmemiz gerekir. Tüm bunlar değişmedikçe Küba kolay kolay değişmez…”
Kaliteli rom, palmiye ağacı, salsa, beyaz kumsallar ve elde sarılmış purolar Küba’nın adeta ulusal sembolleri olmuşlardır. Bu küçük ülke XX. yüzyıl siyasetinde derin izler bırakmış ve küresel jeopolitik sahnede büyük değişimlere neden olmuştur. Küba, sömürü sistemine başkaldırının sembolü olmuştur; Küba, diktatörlüklere ve emperyalizme karşı yürütülen bağımsızlık savaşlarının yaşayan efsanesi olmuştur; Küba, Jose Martin, Che Guevara ve Fidel Kastro gibi devrim liderlerinin vatanı olmuştur; Küba, Üçüncü Dünya ülkeleri için siyasal ve toplumsal model olmuştur; Küba, yoksul ülkelerin gıptayla baktıkları ve sağlık, spor, kültür, bilim ve eğitim alanında örnek aldıkları bir ülke olmuştur; Küba, ekonomik ambargolara ve emperyalist baskılara rağmen küçük bir ülkenin dünyaya meydan okuyabileceğinin örneği olmuştur; Küba, küreselleşen dünyada sözde sosyalizmin son kalesi olmuştur.
Özetle, Küba’nın sosyalist yolu Polonya, Bulgaristan, Macaristan ve Romanya gibi eski sözde sosyalist ülkelerden çok da farklı değildir. Tüm dünyada varlık gösteren sözde sosyalist ülkelerde olduğu gibi Küba’da da kitaplardaki sosyalizm ile gerçek hayattaki sosyalizm arasında büyük bir tezat ve uyumsuzluk görülmektedir. Halkların diktatörlükleri, işçi ve memurların diktatörlükleri değil kişilerin, parti sekreterlerinin, siyasî liderlerin diktatörlükleri egemen olduğu için hem Küba hem de diğer sözde sosyalist ülkeler gerçek sosyalizmi göremediler ve yaşayamadılar. Bugün sosyalist sistem olarak adlandırılan Küba’daki sistem; sözde sosyalizmin tıkanışı, aldatmacaların, yalanların, klişeleşmiş sloganların ve pompalanan ama gerçekleştirilemeyen vaatlerin çöküşüdür. İlaveten temiz ideallerle yürünmeye başlanan aydınlık bir yolun sağlıklı sürdürülemeyişinden dolayı teslimiyet bayrağının kaldırılmasıdır. Bu nedenle bugün -derin ekonomik ve politik değişimler yaşanmadan- bavulunu toplayıp Küba’ya uçacak olan meraklı turistler güzel bir ülkede güzel olmayan manzaralarla karşılaşacaklar ve bu sözde sosyalist sistemde insanların neden mutlu olamadıkları sorusuna yanıt arayacaklar. Eminim ölüm döşeğindeki Fidel Kastro’nun da “nerede hata yaptık ve neden başaramadık” sorularına yanıt bulamadığı için uykuları kaçmaktadır. Ama yine de gerçek ile yapmacık, doğal ile sahte arasındaki farkı hissedebilmek, sözde sosyalist sistemin çöküşünü görebilmek adına da olsa Küba ziyaret edilmesi gereken sürprizlerle dolu ayrıcalıklı bir ülkedir.
Dünyanın en güzel kokteylleri olan Mojito, Daiquri, Cuba Libre ve Pina Colada’nın anavatanı olan Küba, bazılarını bâkir koyları, sımsıcak denizi ve upuzun plajlarıyla; bazılarını zengin tarihsel-kültürel mirasıyla ve doğal güzellikleriyle; bazılarını Cohiba, Romeo y Julieta ve Montecristo purolarıyla; bazılarını salsa, son, rumba, timba ve caz ritimleriyle; bazılarını ise sosyalist yaşam ruhuyla ve devrim anıtlarıyla cezbetmektedir. Aslında Küba kültürü; İspanyol, Amerikan ve Afrika kültürlerinin harmanlandığı renkli bir kokteyl olarak tanımlanabilir. Kendine has olan ve dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bu ulusal kültürel yapı ABD baskılarına ve küreselleşme dalgalarına ne kadar dayanacaktır bilinmez. Dış dünyaya kapılarını açan ve diğer ülkelerle etkileşimlerini yoğunlaştırması beklenen Küba’da önümüzdeki dönem; umut, beklenti ve belirsizliklerle doludur. ABD ve Avrupa Birliği ile ısınan siyasî ilişkiler Küba vatandaşlarında umut ve beklentileri daha da arttırmaktadır. Soru işaretleri ile dolu bu geçiş döneminin ne kadar sarsıntılı olacağını ve hangi bedellerle sonuçlacağını ise “zaman” denilen sihirli kavram dışında kimse bilemez.
[1] ABD, Kanada, Barbados, Arjantin, Bahamalar ve Uruguay; Amerika kıtasında yer alan ve Küba’dan daha yüksek İnsanî Gelişim Endeksi değerlerine sahip ülkelerdir. Bkz.